24 Mayıs 2013 Cuma

Pasın Önemi :)



O Gol...

Çoğu kişi bu golü gelmiş geçmiş en güzel gol olarak görüyor. Ama işin arka tarafında çok haklı(!) bir serzeniş var...





Maradona'nın 1986 Meksika Dünya Kupası'nda attığı bu golle ilgili olarak; Enrique'nin, Maradona'ya orta sahayı geçmeden önce verdiği pasla ilgili olarak, "Gol için birçok övgü oldu ama ona verdiğim enfes pastan sonra o basit golü atamasaydı, öldürülmeliydi." dediği rivayet edilir.





23 Mayıs 2013 Perşembe

Ligimizin Puan Analizi


Lig bitti, Galatasaray şampiyon oldu. Tebrikler...

Bu yıl hiç alışılmadık bir sezon yaşadık. Dört büyükler hiç kaybetmedikleri kadar puan kaybetti. Anadolu takımları çetin ceviz çıktı. Belki de yıllardır bu kadar düşük puanla şampiyon olunmadı. Bir göz atalım.

Kupa Beyi


Tebrikler Fenerbahçe...














20 Mayıs 2013 Pazartesi

Kazanmanın Dört Etkeni


Basketbolda Kazanmak için Dört Faktör

Ligimizde play-offlar başladı. Biraz basketboldan söz edelim.

Binlerce basketbol maçı incelenmiş, sonunda şu dört faktörün istatistiksel olarak kazanma/kaybetmeyi etkileyecek farkı yarattığı görülmüş:

  1. Yüksek şut yüzdesi (Etki: 10)
  2. Az top kaybı (Etki: 6)
  3. Fazla hücum ribaundu  (Etki: 5)
  4. Faul çizgisine sık gitme (Etki: 3)
Maçları istikrarlı bir şekilde kazanan takımların bu dört etkenden en az üçünü çok iyi yaptığı belirlenmiş. Örneğin, bir takım yüzdeli şut atamıyorsa, diğer üç faktörü çok iyi yerine getirmeli. Tabii ki, analiz yapılırken değerler bu yazıda belirttiğimiz "her 100 possessiondaki değer"e göre hesaplanmalı, böylece standart bir hesaplama yöntemi oluşturulmuş olur.


Neden bu faktörler önemli?


Yüksek şut yüzdesinin önemi tabii ki bariz, hele hele kaçan şutların çoğu savunma ribaundu (ve potansiyel fast breaklerle) ile sonuçlanıyorsa. Bir araştırmada daha yüksek şut yüzdesine sahip takımların maçlarının yüzde 79'unu kazandıkları görülmüş.

Yüksek top kaybı demek, bırakın skor yapmayı daha şut atamadan topu rakibe veriyorsunuz anlamına geliyor. Daha az tok kaybı yapan NBA takımları maçların %58'ini kazanıyorlar. Hatta, şut yüzdeleri eşit olan takımlara baktığımızda, daha az top kaybı yapan takımlar için bu oran %69 'a çıkıyor.


Hücum ribauntlarının iç içe iki farklı etkisi var: Birinci etki, daha fazla şut atma imkanı sağlaması. Ama daha da önemli olan ikinci etki, hücum ribaundu alınan hücumların sayı ile sonuçlanma oranının (%50) ilk şutlara oranla(%43) daha yüksek şut yüzdesine sahip olması. Yani, hücum ribaundu verildiğinde, sayı yeme riskiniz de yükseliyor. NBA'de aynı şut yüzdesine sahip takımlardan daha fazla hücum ribaundu alan takımın kazanma oranı yüzde 63. Bu durum aynı zamanda savunma oyuncularının box-out yapmalarının gerekliliğini de ortaya koyuyor sanırım. 


İlginç bir şekilde, takımların faul çizgisine daha sık gelmeleri, faul atışlarındaki isabetlerinden daha önemli. Bunun birçok sebebi olabilir. Mesela daha fazla faul yaptıran takım potaya yaklaşma ilkesini benimsemiş olabilir; bu yüzden de, faul yapılmayan atışları daha isabetli olabilir. Veya daha fazla faul atışı demek rakip takımın oyuncularının faul sorunu yaşaması anlamına gelebilir. Bunun sebebi belli değil. Ancak, şut yüzdeleri eşit olursa daha az faul yapan takımların kazanma yüzdesi % 67. Yine de ben bu faktöre her zaman şüphe ile yaklaşıyorum.



Bir İnceleme


Aşağıdaki incelemede, 2012-2013 sezonu Euroleague Final Four'da bu dört etkenin katkısı görülebilir.

Team Maç PTS eFG% FTA/FGA TO OFF 4F
CSKA Moscow Maç 1 52 38.9 0.67 13 6 1
Olympiacos Maç 1 69 46.6 0.29 12 12 3
FC Barcelona Maç 2 67 48.2 0.25 13 7 1
Real Madrid Maç 2 74 44.9 0.25 10 16 2
CSKA Moscow Maç 3 74 47.6 0.34 11 11 2
FC Barcelona Maç 3 73 56.0 0.44 17 7 2
Olympiacos Maç 4 100 62.0 0.78 12 6 2
Real Madrid Maç 4 88 55.5 0.65 12 9 1


PTS: Sayı, eFG%: Etkin Sayı Yüzdesi, FTA/FGA: Faul Çizgisine Gitme oranı, TO: Top Kaybı, OFF: Hücum Ribaundu, 4F: Üstün Gelinen Dört Etken Sayısı









Tabloda, sonuçların yukarıda gösterilen dört faktör ile tutarlı olduğu görülüyor. Buna göre, kazanan takımlar dört maçta hangi faktörleri kaç kere daha iyi yapmışlar, ona da bakalım:
  • Şut Yüzdesi: 2/4
  • Top Kaybı: 3/4 (1 beraberlik)
  • Hücum Ribaundu: 3/4
  • Faul Çizgisi: 1/4 (1 beraberlik) 
 Çok çok iyi sonuçlar çıkmasa da, bunun en önemli sebebi örnek uzayımızı küçük seçmiş olmamız ve takımların normal liglere göre birbirine çok daha yakın güçlerde olmaları. Biraz daha büyük örnek uzayı ve tüm bir ligle daha iyi sonuç vereceğine eminim.

Sonuç



Aslında yukarıda bahsedilen şeyler bilinmeyen şeyler değil ama yine de bir kez daha üstünden geçmekte yarar var:

Basketbolda kazanmak istiyorsak,
  • Kolay sayılar bulmak, basit şutları değerlendirmek lazım,
  • Az top kaybı yapmak, tempoyu rakibe göre ayarlamak gerekli
  • Box-out'u iyi yapmalı, hücum ribaunduna optimum oyuncuyla girilmeli
  • Mümkün olduğunca potaya doğru penetre edip, faul alınmalı (her zaman tuttuğunu düşünmüyorum.)

Sevgiler...

* "Four Factors", basketbol analizlerinin bu aşamaya gelmesinde büyük katkısı bulunan Dean Oliver tarafından ortaya atılmıştır.  









17 Mayıs 2013 Cuma

Şampiyonlar, küme düşenler, UEFA umudu - II


Bu yazı, şurada başlamış olan serinin devamı niteliğinde. Şimdi, geçtiğimiz yazıda vermeye başlamış olduğum bilgileri biraz daha görsel bir şekilde ifade etmeye çalışacağım. Belki birkaç başka ayrıntı daha görebiliriz.

Bu analizde kutu grafiği ve histogram kullanacağız. Sadece bu analiz için değil, genel olarak bilinmesi son derece faydalı istatistiksel araçlar. Ben, özellikle kutu grafiklerinin(box-plot) büyük bir hayranıyım.


Analiz



Türkiye


Ligimize baktığımızda, en dikkat çekici şey, özellikle ligin zirvesindeki takımların outlier(sapkın değer - dışlak) olmaları. Yani ligin zirvesindeki takımlar, diğer takımlara dikkate değer farklar atabiliyorlar.

Ayrıca, 2-2.25 puan aralığının 2.25-2.50 puan aralığından yüksek olması da dört büyüklerden ikisi mücadele ederken, diğer iki takımın da onlardan geri kalmasına rağmen takipçilerine fark attıkları sonucunu getiriyor.

Soldaki grafikteki en uzun iki çubuk, takımların çoğunluğunun 1-1.5 puan aralığında olduğunu gösteriyor. Özellikle sağdaki kutu grafiğinin kenarındaki kırmızı köşeli parantez, en sık %50'yi gösteriyor ki bu da yaklaşık 1.15 ve 1.5 puan arasında en yoğun olarak puan alındığını gösteriyor.

Bütün liglerde görüleceği gibi ligimizin puan yapısı da left-skewed (sola çarpık), yani ortalamadan az puan alan takımların sayısı, çok puan alan takımların sayısından çok. Bunun başlıca sebebi de çoğunlukla şampiyonluk yarışındaki 2-3 takımın puan farkını çok açması.


İspanya


İspanya'da da ligimize benzer bir yapı görülüyor. Burada da şampiyonluk yarışındaki takımlar, genellikle ligi diğer takımlardan çok daha büyük farklarla önde bitiriyorlar. Birkaç istisna dışında Real Madrid ve Barcelona'nın puan farkını hep açtığını hatırlıyoruz. Buradaki fark, ülkemizdeki ligden bile fazla, bunu özellikle 2.5 puan ortalamasına çıkan takımların varlığından ve 2 puan ortalamasına çıkan takım sayısının azlığından anlayabiliyoruz.

İspanya liginde takımlar en fazla 1-1.25 puan ortalaması ile oynuyorlar gibi gözüküyor. Ülkemizde 1.25-1.5 aralığında daha fazla takım olduğunun altını çizelim. Bu özellikler, İspanya liginin kendi içinde rekabetçilikten uzak olduğunun altını bir kez daha çiziyor.



İngiltere


Türkiye ve İspanya liglerine göre daha fazla rekabet olan bir lig İngiltere Premier Ligi. 2.5 puan ortalamasının üzerine çıkılmadığı gibi, hiç bir şampiyon da outlier olmamış. Bunun sebebi, üst sıralarda yarışan takımların birbirlerinden kopmaması denebilir.

Ayrıca, 1.75 puan ortalamasının üstünde performans yakalayan takımların çokluğu da dikkat çekiyor.

Ama İngiltere liginde bir başka şey dikkati çekiyor. Diğer iki ligde en sık %50 aralığı (kırmızı köşeli parantezle gösterilen bölge) 1 ortalamanın üzerinden başlarken, burada 0.75 civarından başlıyor. Bu da ligdeki düşük performanslı takımların kalitesinin, diğer takımlara göre daha düşük olduğu anlamına da geliyor.

Genel olarak şunu söyleyebiliriz. İngiltere'de yüksek kalibredeki takımlar, birbirleri ile daha başa başken, düşük kalibredeki takımlar, ön gruptan çok gerideler, ayrıca diğer liglerde düşmeye oynayan takımlara göre de rekabet yetenekleri daha az.


İtalya




Genelde, şampiyonların 2-2.25 puan aralığında bitirdiği bir lig İtalya. Grafikte de görüleceği gibi sadece 2006-2007 yılında Mancini'li İnter 2.5 puanın üzerinde bir ortalama ile şampiyon olmuştu. O yıl, 17 kere üstüste kazanarak rekor da kırmışlardı.

Yukarıdaki grafiğe bakıldığında İtalya'nın da ligin tepesinde çok çekişmeli, dibinde ise daha az çekişme görülen bir lig olduğu anlaşılıyor.





Almanya






İşte tek bir tane bile sıra dışı verisi olmayan bir lig. Almanların kendileri gibi düzenli ve tahmin edilebilir. Bu ligde de çekişmenin üst sıralarda çok yoğun olduğu görülebiliyor. 

Genellikle takımlar 0.9 - 1.4 aralığında puan alıyorlar. Fakat ondan sonra da kopmalar olmadan zirve ve Avrupa kupası yarışı devam edebiliyor.

Alman liginde, Bayern Münich ve Borussia Dortmund gibi birinci sınıf takımları bir kenara bırakırsak, ikinci sınıf takımların sayısının çok olduğu ve bir çok farklı takımın zirveyi zorladığı açık. Yine de küme düşen takımların kaderleri genellikle ligin sona ermesinden çok daha önce belli oluyor. Bu ligde çekişmenin en fazla olduğu bölge, orta üst sıralar denebilir. 



Fransa






İşte çekişme böyle olur. Daha önceki yazımızdan Fransa ligindeki standart sapmanın yani değişkenliğin az olduğunu, takımların ligin sonunda birbirini çok yakın puanlarla izlediklerini söylemiştim. Gerçekten de şampiyonun sadece bir kere 2.25 puan civarına çıkması da bunu gösteriyor.















Popüler Yayınlar