27 Aralık 2013 Cuma

İddaa'nın Yabancı Spor Bahis Şirketlerine Göre Dezavantajları - II

Bu seride İddaa'nın diğer spor bahis şirketlerine göre dezavantajlarından bahsediyoruz. Serinin önceki yazısında, İddaa oranlarının düşüklüğünü ve bunun cüzdanımıza etkisini değerlendirmiştik.

Şimdi; İddaa'nın, en az onun kadar önemli (belki kat be kat daha önemli) bir başka dezavantajından bahsetmek istiyorum. İngilizcede, Multiple Bet olarak bilinen, çoklu bahis oynama zorunluluğu. Buna göre; sadece bir maç için bahis oynanamıyor, en az 3 maçı barındıran kupon yapılması gerekiyor. Öyle olunca da zor kazanılmış paralara veda ediliyor.

İddaa'nın Yabancı Spor Bahis Şirketlerine Göre Dezavantajları - I

"Spor bahsi tahminleri matematik kullanılarak nasıl yapılır, kazanma şansı nasıl arttırılır?" üzerine yazılar yazmaya başlamadan önce, bazı temel kavramlar üzerinde durmanın çok faydalı olduğu görüşündeyim, böylece metodların üzerinde yükseleceği temeli inşa etme fırsatı bulacağız.

 Bu yazı serisinde İddaa'nın dezavantajlarından bahsedeceğim.

İddaa'yı, dünyada faaliyet gösteren diğer spor bahis şirketleri ile karşılaştırdığımızda, iki tane çok büyük dezavantaj gözümüze çarpar.

  • Diğer sitelere göre düşük oranlar,
  • Çoğunlukla en az üç maç oynama zorunluluğu.

Düşük Oranlar

Uzun süredir İddaa oynayan okuyucular mutlaka fark etmiştir; veya tanıdıkları bahsetmiştir, İddaa'da oranlar diğer bahis şirketlerine göre daha düşüktür. 

23 Aralık 2013 Pazartesi

İddaa Hakkında Lüzumlu Açıklama


  1. Spor bahislerinde kazanmak çok zordur, çünkü poker veya blackjack gibi oyunların aksine riski kontrol etme gücü sizde değil, oynayan takımlarda ve sporculardadır. Ayrıca belirsizlik yönetimi (risk yönetimi) bahis şirketleri tarafından ustalıkla yapılmaktadır. Kendi adıma sadece haftasonu spor karşılaşmalarını daha da keyifli kılacak bir şey olabilir, ancak para kazanmanın çok zor olduğunu ve kesinlikle büyük miktarlarda paralarla oynanmaması (minimum kuponla oynamak en uygunu) gerektiğini düşünenlerdenim.
  2. Özellikle ülkemizde faaliyet gösteren İddaa şirketinin (belki tekel olmanın verdiği güvenle) bahis oranlarının çok düşük olması ve en az üç maç oynama zorunluluğu kazanma şansını çok düşürmektedir. Ancak, yurtdışı bahis sitelerinin de yasal olmadığını zannediyorum. Emin değilim, çünkü ilgilenmiyorum.
  3. İddaa ile ilgili yazılar yazmaya başlamamın sebebi, hem analiz konusunda bilgime güvenelerden isteklerin gelmesi, hem de hiç çalışmadığım bir konuda çalışmanın tatlı merakıdır. Ayrıca, İddaa bahisçilerinin zor kazandıkları paralarla; daha doğru tercihler yapmalarına destek olabilecek bilgileri, matematiksel hususları da paylaşarak bir çok insana yardımcı olmak isterim. Bilgi paylaştıkça çoğalır sözüne inanırım. Birçok okuyucunun konuyla ilgili hevesi de veri analizini teşvik amacımla örtüşmektedir.
  4. İddaa kuponları hazırlamayı şu an için düşünmüyorum, ancak model geliştirir, bunların işe yarayabileceğine inanırsam; yukarıda yazan temel prensipler doğrultusunda bu tür paylaşımları yapabilirim, başarısına göre de devam edebilir veya durdurabilirim. Yine de balık vermekten çok, balık tutayı öğretmeyi sevenlerdenim.   
  5. Bu blogdan hiçbir maddi çıkarım yoktur, hiçbir para kazanmamaktayım. Blog yazılarımı yazarken sadece iki şeyi gözönünde bulunduruyorum:
    • Veri analizi, benim için dünyadaki en keyifli hobilerden birisi, bu tür analizler yapmak beni rahatlatıyor ve heyecan veriyor. Ayrıca, çok sevdiğim bir alanda araştırma fırsatı vererek, daha çok öğrenmemi teşvik ediyor.
    • Ülkemizde sadece spor alanında değil, her alanda (devlet kurumları, şirketler, organizasyonlar, bireyler) veri kullanımını ve veri analizini teşvik etmek ve kullanım yollarını göstermek amacındayım. Bu sayfaların, sporda kullanımdan hareketle; veri analizinin, başka uygulama alanlarında da uygulanabilmesi için bir örnek teşkil etmesini istiyorum. Ayrıca, ülkemizde spor analizinin çok kısıtlı seviyelerde yapılması gerçeğiyle, benzer şekilde analizin örnek çalışmalarının kısıtlı olduğu alanlarda yeni çalışmaları cesaretlendirme amacı da güdüyorum.

Selamlar. Sevgiler.

İddaada Başarılı Olmak İçin Temel Bilgiler (İddaa oynuyorsanız okumadan, tamamını anlamadan geçmeyin derim...)

"Bu sitede İddaa" ile ilgili açıklamam burada

İddaa bir olasılıklar, bir istatistik oyunu. Bu oyunu oynarken de olasılık teorisinin en önemli tanımını mutlaka bilmek gerek diye düşünüyorum. Bu tanım, Beklenen Değer (Expected Value - EV). Olasılık teorisinde beklenen değer, bir rasgele değişkenin (bizim için maç sonuçlarının), aynı işlem sonsuz kere tekrarlandığında ve tüm sonuçların ortalaması alındığında bulunması "beklenen" değerdir. Biraz karışık oldu, isterseniz bir örnekle anlatayım.

Deneyimiz 100 kere yazı tura atmak olsun. 100 kere yazı tura attığınızda, kaç kere tura gelir sorusuna 50 deriz. Çünkü 50 kere yazı, 50 kere tura gelmesini bekleriz ki bu en makul cevaptır. Ama bu deneyi sadece bir kere yaparsanız, belki 50 tane tura gelir, belki 45, belki de 70. Fakat bu deneyi 1000 kere yaparsanız, yani 1000 kere 100 tane yazı tura atarsanız, tüm bu deneylerin tura sayılarının ortalaması 50'ye çok yaklaşacaktır. Olasılık teoremine göre Beklenen değer budur.

22 Aralık 2013 Pazar

İddaa matematiksel olarak nasıl analiz edilir, artık burada...

Artık burada İddaa'yı göz ardı edemezdim. Gelen yoğun istek üzerine İddaa'da bahis oynamanın matematiğinden bahsedeceğim. İlk olarak nispeten daha kolay bir analiz olduğundan Alt/Üst oynamayı değerlendireceğim.

Sevgiler.

19 Aralık 2013 Perşembe

Plus/Minus (+/-) İstatistiği

Bugün, basketbolda oyuncuların takıma etkisini anlamanın güzel yollarından birinden bahsetmek istiyorum.

Biliyorsunuz, bir oyuncunun attığı sayı, aldığı ribaunt, yaptığı asist veya top kaybı gibi istatistikler boxscorelarda sıklıkla görülebiliyor; fakat, bu istatistikler oyuncunun diğer takım arkadaşları ile sinerjisini, savunma yapıp yapmadığını, takımına momentum kazandırıp kazandırmadığını göstermiyor. Sadece o oyuncunun bireysel performansı ile ilgili ve basketbolunun sadece bir bölümü hakkında bilgi veriyor.

Yani bir basketbolcu, savunmada doğru yerde durarak rakibini zor şut atmaya zorluyorsa, veya hücumda topu hızlı dolaştırarak takımına yardımcı oluyorsa, bu tür özellikleri istatistiklerde doğrudan yer almayabiliyor. Ancak +/- istatistiği ile oyuncunun takıma katkısını gözlemlemek ve o gün içerisinde takımını ileriye mi geriye mi götürdüğü hakkında fikir sahibi olabilmek mümkün. İnceleyelim...  

Nedir bu +/- istatistiği?

En kısa tanımı ile, bir oyuncunun kendi takımının skoru ile rakip takımın skorunun farkına yaptığı etkiyi ölçen bir spor istatistiğidir. Oyuncunun; oyundayken bu farkı, takımı yönünde ne kadar ve ne yönde değiştirdiğini gösterir. Örneğin, bir basketbolcu maça sadece son iki dakikada girsin ve skor, takımının aleyhine 60-65 olsun. Oyuncu, maç bitimine kadar oyunda kalsın ve takımı, maçı 66 - 65 kazansın. Bu durumda, oyuncu oyundayken, takımı 6 sayı atmış ve 0 sayı yemiş. Buna göre o oyuncunun +/- istatistiği +6'dır. 

Aslen bir buz hokeyi oyuncu performans ölçümü olarak ortaya çıkan +/- istatistiği, özellikle defans ve forvet oyuncularının performanslarını ortaya çıkarmadaki yeterliliğinden dolayı basketbola da uyarlanmıştır. Uyarlanmıştır diyorum çünkü tüm sezon hesaplamasında çeşitli değişiklikler yapılmıştır (ayrıntılar için burası ve burası). 

İki Tür +/- İstatistiği

+/- istatistiği maç başına ve tüm sezon için toplam olmak üzere iki şekilde hesaplanabilir. Hatta, tüm sezona ait +/- istatistiği çok daha anlamlı sonuçlar vermektedir. Çünkü istatistik, tüm takımın performansına göre değiştiğinden ve oyuncular her maç farklı süreler aldıklarından, maç başına yapılan türü oldukça önyargılı (biased) olabilir. Bununla anlatmak istediğim, takımın kaybettiği maçta, +/- istatistiklerinin negatif, kazandığı maçlarda ise pozitif çıkması daha olasıdır. Bir başka sorun da kısa süre oyunda kalan oyuncuların bu performansının yanıltıcı olabilmesidir. 

Bu sebeple çeşitli regresyon analizleri yapılarak sezonluk +/- istatistiklerine ulaşılabilmektedir. 

Aşağıda Jamon Gordon'un 2013 - 2014 sezonunda Euroleague'de maçlardaki  Perdormance index ve +/- değerleri görülüyor. 


# Game MIN PTS PIR +/-
1 vs EA Milano 33 16 26 29
2 at Strasbourg 31 12 7 14
3 at Brose Baskets 31 14 13 -1
4 vs Zalgiris 30 2 1 14
5 at Real Madrid 28 6 12 -16
6 at EA Milano 27 12 14 -12
7 vs Strasbourg 24 18 26 34
8 vs Brose Baskets 30 8 15 -15
9 at Zalgiris 34 7 6 4
Dikkat edilmesi gereken bir önemli nokta da Performance Index ve +/- istatistiklerinin birbirleri ile çok ilişkili olmaması; bir başka deyişle, birisi artarken öbürünün artmaması veya tam tersi bir gözlemin olmaması. Bu önemli bir tespit olabilir, detaylı analiz konusu haline gelebilir.

Değerleri grafiğe yansıttığımızda;



Anadolu Efes'in +/- değeri, maçın sonundaki farka eşittir. Görüldüğü gibi Jamon Gordon'un grafiği, genel olarak takımdan yukarıda bu da takımdan daha iyi bir performans sergilediğine dair bir gösterge olabilir, veya başka bir deyişle o oyundayken maçtaki skor Anadolu Efes lehine değişmiş.

Bir başka örnek de Fenerbahçe Ülker'den olsun.



Görüldüğü gibi Kleiza'nın performansı Gordon'unki gibi etkili değil, genellikle takımın gerisinde kalmış. Özellikle son kaybedilen Partizan maçında onun olduğu sürelerde takım rakibinden 20 sayı daha fazla yemiş. Kazanılan Barcelona maçı dışında takıma ekstra bir katkı vermediği gibi, çoğunlukla da o sahadayken rakip takım ya Fenerbahçe'ye yetişmiş, ya da aradaki farkı açmış.

Sonuç 

+/- istatistiği oyuncuların attıkları sayı, şut yüzdesi, blok, top çalma vb. gibi istatistiklerine göre savunma etkinliği, set oynama becerisi, takıma momentum kazandırma gibi kolay ölçülemeyen özellikleri de içine alması bakımından faydalı olabilir. 

Sevgiler.

9 Aralık 2013 Pazartesi

Galatasaray Liv Hospital - Fenerbahçe Ülker

Maçın en önemli noktası tempo...

Yüksek tempoda oynan maçları Fenerbahçe kaybetmiş, Galatasaray kazanmış. Düşük tempoda ise tam tersi olmuş.

Fenerbahçe'nin Vidmar'ı dışarıda bırakmasının sebebi, daha fazla kısa oyuncu ile tempoyu belirlemek olabilir.

Güzel bir maç olacak...

5 Kasım 2013 Salı

Euroleague'de Final Four'a giden yol

Fenerbahçe Ülker, efsane koç Zeljko Obradovic'in takımın başına getirilmesinden sonra inanılmaz bir ivme yakaladı. Oynadığı 11 resmi maçı da kazanan takım, geleceğe dair umut veriyor.




Euroleague'deki iki önemli rakibi Barcelona ve CSKA'yı yenen takımımız; aynı takımlarla deplasmanda da oynayacak olmasına rağmen hem Barcelona'nın evinde kaybetmesi hem de CSKA'ya 26 sayı fark atılması sebepleriyle grubunda liderliğe yakın görünüyor.

Aşağıdaki tabloda, halen devam eden ilk grupta 6 takımın mücadele ettiği Euroleague formatının başladığı 2007 yılından bu yana; takımların ilk gruplarını bitirme sıralarına göre Final Four oynama olasılıkları görülüyor.

<![if !supportMisalignedRows]> <![endif]> <![if !supportMisalignedRows]> <![endif]> <![if !supportMisalignedRows]> <![endif]> <![if !supportMisalignedRows]> <![endif]> <![if !supportMisalignedRows]> <![endif]> <![if !supportMisalignedRows]> <![endif]> <![if !supportMisalignedRows]> <![endif]> <![if !supportMisalignedRows]> <![endif]> <![if !supportMisalignedRows]> <![endif]> <![if !supportMisalignedRows]> <![endif]> <![if !supportMisalignedRows]> <![endif]> <![if !supportMisalignedRows]> <![endif]>
Final Four'a kalanTakımların İlk Grup Derecelerine göre Dağılımı
Sezon\Derece
1
2
3
4
2007-2008
1
2
1
0
2008-2009
2
1
1
0
2009-2010
3
1
0
0
2010-2011
3
1
0
0
2011-2012
2
2
0
0
2012-2013
2
2
0
0
Toplam
13
9
2
0
Grubunu İlgili Derece ile Bitiren Takım Sayısı
24
24
24
24
Olasılık
54.17%
37.50%
8.33%
0.00%


Buna göre, ilk grubu birinci olarak bitiren takımların %54'ü Final Four oynamış. İkinci olarak bitiren takımların %38'i, üçüncü olanların ise sadece %8'i Final Four oynayabilmiş. Dördüncü takımlar bugüne kadar Final Four oynayamamış.

Ayrıca, Final Four oynayan takımların, birinci gruplarda yukarıdaki derecelere sahip olma oranları da aynı şekilde gerçekleşmiş. Bu, aynı gerçeği farklı şekilde söylemekten başka birşey değil.

Her ne kadar istatistiksel bir test yapabilecek kadar çok sayıda gözlemimiz olmasa da, aradaki farkların büyüklüğü, bu değerlerin istatistiksel olarak anlamlı olabileceğine işaret ediyor. En önemlisi, sağduyu da bu sonucu fazlasıyla destekliyor.

Bu değerler üzerinde yapılacak (çok da Robust olmayan :) ) bir %95 güven aralıklı bir ANOVA testi, p-değerini 1.77E-06 olarak gösteriyor ki benim için oldukça geçerli bir sonuç oluyor.

Kısaca söylemek gerekirse, Fenerbahçe Ülker'in veya herhangi başka bir takımımızın Final Four'a giden yolda yapacağı en önemli hamle, grubu birinci bitirmek olacaktır. Zaten ondan sonra Euroleague formatı gereği işler kolaylaşacaktır.

Önümüzdeki günlerde, sonraki grup için de bir analiz gelecek.

Sevgiler.

17 Ekim 2013 Perşembe

Ersun Yanal ile İner Misin Çıkar Mısın?


Ersun Yanal, Konya Torkuspor maçındaki kazadan sonra;  takımı yavaş yavaş tanımaya başlamış gibi... Daha önce Fenerbahçe için burada önerdiğimiz hızlı, bol atak oyunculu felsefeyi uygulaması ile uzun zamandır rastlayamadığımız bir seyir zevki geldi maçlara. Yine de, bu kadar pozitif bir futbola göre kafalarımızda birkaç soru işareti var.

Ersun Yanal, Fenerbahçe'de göreve geldiğinde; herkes, Fenerbahçe'nin yeni teknik direktörünün yönettiği takımlarda sert düşüşlerin yaşandığında hem fikirdi. Takım gümbür gümbür gidiyor, daha sonra tekerine çomak sokulmuş araba gibi pat diye duruyordu. Bu da lig başı beklentileri ile lig sonu gerçekleri arasında bir uçurum oluşmasına sebep oluyor.

Bu yazıda, bu durumu analiz etmek istedik. Aşağıdaki grafik, Ersun Yanal'ın yönettiği takımların liglerdeki performanslarını gösteriyor ve arka arkaya aldığı galibiyet ve mağlubiyet serileri ile ilgili bilgi veriyor.

Öncelikle her sezon aynı sayıda maçın değerlendirilmeye alınmadığını belirterek başlayalım.  Ayrıca, maç sonuçlarını aldığım sitede hazırlık maçları, Avrupa kupaları gibi maçlar da olduğundan bazı sezonlar 1. sıradan başlamayabilir, veya 34'ten fazla maç sayısı olabilir. Grafiklerin okunması ile ilgili bir sorun olursa lütfen yorum bırakın, elimden geldiğince açıklama yaparım.

Grafikte, x-ekseni o yıl içerisinde Ersun Yanal'ın takımının başında olduğu maç sırasını, y-ekseni ise her maçta aldığı puana göre oluşturulmuş yumuşatılmış trendi (ilgilenenler için bir tür moving average) gösteriyor. Yani, değerler bir anda düşmüyor, daha önceki birkaç maçtaki sonuçları da göz önünde bulundurarak değişiyor. Böylece büyük inişleri, arka arkaya alınan kötü sonuçları veya iyi sonuçları gözlemlemek daha kolay oluyor.

2001-2002 ve 2002-2003 yıllarında Ankaragücü ve Gençlerbirliği'ni çalıştırırken lig sonunda çok büyük düşüşler görülüyor. Vestel Manisaspor'daki yılları ise çoğunlukla düşüş olarak gerçekleşmiş.

2007-2008 ve 2008-2009 yıllarında Trabzon'daki iniş ve çıkışları görüyoruz ancak çok sert oldukları söylenemez. Belki 2007-2008 yılının sonu için güzel bir yükseliş trendi diyebiliriz.

Eskişehirspor'la ilk sezonda ise sadece 13.  (grafikte, gerçek sezonda değil) haftada sıkıntı yaşanıyor, daha sonra takım toparlanıyor.

Yani Ersun Yanal'ın son 4 sezonunda kendisini ünlü eden büyük çıkışlar ve büyük düşüşler çok yaşanmamış. Bir de Fenerbahçe'nin çok kaliteli takım kadrosu göz önüne alınırsa, bu sezon böyle bir sıkıntı yaşanmayacağını tahmin ediyorum.

Tabii ki burada çok fazla etken var. Teknik, taktik, fiziksel ve psikolojik. Zaman ne getirir bilinmez ancak korkulan olmayacak zannederim.



Bu grafikte, oynana tüm  maçların sonuçlarını da ekledim. Böylece gerçek sonuçlar, ilk grafiğimizle uyumlu mu görebiliriz. Arka arkaya kırmızılar çok kötü, arka arkaya yeşiller çok iyi anlamına geliyor.


 Bu da ilk grafiğin, ev ve deplasman skorlarına göre ayrıştırılmış şekli. Deplasmanda alınan skorlar daha fazla değişkenlik gösterdiğinden, deplasmanda daha fazla hareketliliğin olması son derece normal. Ancak garip bir şekilde, büyük düşüşler olduğunda takım hem deplasmanda hem de evinde sürekli kaybetmiş.

2007-2008 sezonunda deplasmandaki büyük düşüşün evde görülmemesi ise Ersun Yanal için güzel.

Sonuç 


Yukarıda da belirttiğim gibi, sezon içinde çok can yakan Ersun Yanal düşüşleri; bu sene Fenerbahçe'yi çok etkilemeyecek gibi gözüküyor. Çünkü, yukarıdaki veriye göre Ersun Hoca, bu düşüşlerin çözümünü bulmayı başarmış gibi...

Herkese sevgiler.

17 Ağustos 2013 Cumartesi

Torku Konyaspor - Fenerbahçe

Maç böyle verilir, maç böyle alınır.

Ersun Yanal'a ne kadar büyük bir yuh varsa, Uğur Tütüneker'e de o kadar büyük bir alkış.

İkinci yarı Fenerbahçe sahada mıydı? Biz, taraftarlar göremedik de...

Tebrikler Konyaspor...

Fenerbahçe'de yine bir sıkıntı var. Rıdvan, Oğuz dönemlerinin başlangıçları gibi başladık. İyi ki Arsenal'de sakatlık problemleri var. Yoksa motorun eski model Anadol gibi tırt tırt tırt diye birden bire durduğu bu takım hezimet bir skor yaşayabilir.

Sezon içinde beklediğimiz düşüşü, maç içinde gördük.

Konyaspor'da değişiklikler müthişi, Fenerbahçe'de berbat. Ersun Yanal cepteki kredisinden yemeye başladı. Uzun süre kalacağını da düşünmüyorum. Umarım yanılırım.


9 Ağustos 2013 Cuma

Şikeci UEFA...


UEFA kendisine şike davası açmalı...


Fenerbahçe'nin UEFA ile süregelen davası herkesin malumu. Fenerbahçe'nin, UEFA Şampiyonlar Ligi'nden elenmesinin de UEFA'yı sürecin karmaşıklaşmaması konusunda ne kadar rahatlatacağı belli. Fenerbahçe'nin olası rakiplerine bakıyorsunuz, en zorlu kura Arsenal...

Belki de UEFA'nın kura çekimlerinin önceden ayarlanmış olduğu konusunda kafa yormuş okuyucular mutlaka düşünmüştür, "Bize bu şartlarda kesin Arsenal çıkar" diye.

Her ne kadar bu, Rosswell kazası, Mısır Tarlaları İşaretleri veya Hitler'in Arjantin'e kaçtığı gibi komplo teorilerine benzese de; UEFA'nın Şampiyonlar Ligi Grup sonrası maçları kura çekimlerinin şaibeli olduğuna inananlardanım. Çok uzun zamandır - Real Madrid - Barcelona'nın finalden önce karşılaşmaması gibi -  ŞL maçlarının marka değerinin artması adına en fazla fayda sağlayacak veya en büyük reklam ve bahis gelirlerini yaratacak kuraları görmekteyiz.

6 Ağustos 2013 Salı

Ersun Yanal...

Fenerbahçenin Yeni Teknik Patronu

90'ların sonlarında Denizlispor'da, 2000'lerin başında Ankaragücü ve Gençlerbirliği'nde çok başarılı sezonlar çıkaran Ersun Yanal, daha sonra Milli Takımımızın başına geçmişti. Orada istediği performansı sergileyemeyen Yanal, çeşitli uzunluktaki aralarla Vestel Manisaspor ve Trabzonspor'u çalıştırmıştı, ancak bu takımlarda özlediği başarılı günlerine dönememişti. Çoğu kişi, Milli Takım'dan sonra motivasyon sıkıntısı çektiğini, başarısızlıktan sonra eskisi gibi geceli gündüzlü çalışmadığından dem vurmuştu.

Nihayet, 2011-2012 sezonunun ortasında Skibbe'den devraldığı Eskişehirspor'la, 2012-2013 Gençlerbirliği'nde oynattığı heyecan veren futbola yaklaştı. Özellikle Fenerbahçe ile kupa yarı finalinde oynanan maçların Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım'ın takdirini toplamasına veya bu takdiri perçinlemesine yardımcı oldu. 
Aykut Kocaman'ın sürpriz bir şekilde ve kamuoyu tarafından tam da anlaşılamayan sebeplerle ayrılmasından sonra;  Ersun Yanal, pek de hoş olmayan bir bekleme sürecinin ardından Fenerbahçe'nin yeni teknik sorumlusu oldu. 

Futbol Felsefesi


Ersun Yanal, spor yorumcuları tarafından maceracı ve kar-risk dengesini iyi ayarlamakta zorlanan bir teknik adam olarak değerlendiriliyor. Kendisi de; son yaptığı basın toplantısında, bu yıl taraftarların savunma önlemlerinin daha az olduğu bir Fenerbahçe futbol takımı izleyeceğini belirtti. Yani, 90'lı yılların sonunda Fatih Terim'in Galatasaray'da uyguladığı, "yediğinden daha fazla atarsan kazanırsın" mentalitesine benzer bir felsefe uygulayacak gibi bir beklenti var. Son zamandaki duruma bakarsak, bu beklentinin ne kadar gerçekçi olduğunu görebiliriz.





İlk gözümüze çarpan, Ersun Yanal'ın takımlarınn attığı gol sayılarının mutlaka lig ortalamasından yukarıda olduğu... Bunu tüm sezon boyunca takımın başında olsa da, sonradan gelse de, sezon bitmeden ayrılsa da başarıyor. Ancak Ankaragücü'nü çalıştırdığı her iki sezonda ve Gençlerbirliği'ni çalıştırdığı ilk sezonda, lig ortalamasının çok üstünde gol atılmasına rağmen, sonraki yıllarda ortalamaya çok yakın bir sayıda seyrettiği görülebiliyor. Son yıllarda ligde gol atmanın zorlaşması gerçeğini analizimize eklesek bile; yukarıdaki üç sezondaki gol ortalaması ile sonrakiler arasında büyük farklılıklar olduğu gerçek. 
Gelelim yenen gol sayısına...Özellikle Gençlerbirliği ve Trabzonspor'u çalıştırırken lig ortalamasının oldukça altında kalması, ilginç bir işaret... Onun dışında ise genellikle lig ortalamasının ya biraz ya da oldukça üstünde gol yemiş. Yani iskeleti sağlam, takım defansı oturmuş, kaliteli defans oyuncuları olan takımlarla az gol yiyor.
Yine de, Ersun Yanal ile hızlı, bol gollü, hücum futbolunu bağdaştıracak bir veri son yıllara bakıldığında yok. Öyle bir bağın olduğu yanılgısı, zannederim ilk 4-5 yılında çalıştırdığı takımların (Denizlispor, Ankaragücü, Gençlerbirliği) performansından kaynaklanıyor. Grafiğe bakıldığında, son yıllarda, Ersun Yanal'ın 2000'li yılların başlarına göre daha az maceracı bir felsefeyi takip ettiği söylenebilir. Bunda belki de Milli takımda yaşadığı kısmi başarısızlık etkili olmuş olabilir. 

Ancak benim bu konudaki yorumum şöyle: 

Eğer Ersun Yanal'ın Gençlerbirliğ'ni çalıştırdığı dönemden sonra belirgin bir duraklama sürecine girdiğini kabul edersek ve yukarıdaki grafikte Gençlerbirliği ile yaşadığı son sezondaki değerlerine dikkat edersek, bir şekilde eski hücum felsefesinin yerine daha temkinli bir sistemi benimsediğini, ancak bu sistemi hücum sistemi kadar iyi uygulatamadığını düşünüyorum. Yani Ersun Yanal, belki de yaşadığı tecrübelerden dolayı çok başarılı olduğu sistemi bir kenara bırakarak, kendisine yeni bir felsefe belirlemiş. Bu sistemde de kayda değer birşey yapamamış. 
Şu ana kadar Fenerbahçe, hazırlık maçları ve Salzburg'a karşı oynanan Şampiyonlar Ligi eleme maçında eski sistemi ile oynadı. 2 ön libero ile oyunu tutan bir yapıda. Bu sistem, bu tür oyunu tüm takımlarında  oynatan ve bu taktiği iyi bilen, oyuncularını bu sisteme göre hazırlayan Aykut Kocaman ile başarılı idi. Ersun Yanal'ın bu sistemi bir an önce değiştirmesi gerektiğini savunuyorum. 


Fenerbahçe'de daha önce Denizlispor, Ankaragücü ve Gençlerbirliği'nde oynattığı, bol riskli, çok adamla ileriye çıkan, geride açıklar verme pahasına oyunu rakibinin sahasına yıkan bir mentalite ile oynamasının daha faydalı olduğunu düşünüyorum. Fenerbahçe, geçmiş yıllarda oynadığı sistem bakımından, savunma bilgisi yüksek, dengeli bir takım. Riskli oynanan oyunlarda, diğer takımlara göre daha az gol yiyecektir. İleride çoğalabilirse, çok kaliteli ayakları ile golü rahatlıkla bulacaktır. Bu oyunu Türkiye'de en iyi oynatan iki teknik direktörden biri de Ersun Yanal'dır. Kendisini, Ersun Yanal'ı Ersun Yanal yapan felsefeye, öze dönmeye ve bu kadro ile keyif veren bir takım ve futbol yaratmaya davet ediyorum. 

Fenerbahçe, Ersun Yanal döneminde yıllardır yaptığı yatırımın karşılığını ancak böyle alabilir. Aksi takdirde, taraftarı yine yoğun bir hüsranın beklediği görüşündeyim.

Bu vesile ile Fenerbahçe'nin büyük kaptanı Selçuk Yula'ya Allah'tan rahmet, yakınlarına da sabır diliyorum. Nur içinde yat Büyük Kaptan.



29 Haziran 2013 Cumartesi

Bir Basketbol Analiz Başucu Kitabı

Dean Oliver, basketbol analizi nasıl yapılmalı üzerine kafa yorup, bunu düzenli bir kitap halinde toplayan ilk kişi. Amerika'nın istatistik konusunda en saygın okullarından biri olan University of North Carolina'de doktorasını tamamlamış, aynı dönemde basketbol oynamış ve koçluk yapmış. Veri analizi ile basketbol bilgisini bir araya getirerek şu kitabı yazmış.




Basketbola farklı bir açıdan bakmak isteyen herkesin okuması gereken bir kitap. Türkçe'ye çevrildiğini zannetmiyorum ama yukarıdaki adreste, İngilizce'si Kindle için 9.99$'a satılıyor. Bir şekilde Kindle'a erişebiliyorsanız, yukarıdaki linkten kitabın ufak bir kısmını indirip, değerlendirme şansınız da var.

İyi okumalar.

Aradaki Farklar Kapanıyor Mu?



Daha önceki yazılarımızda (burada ve burada) ligimizin ve üst düzey birkaç Avrupa liginin puan ortalamalarına, standart sapmalarına ve temel istatistik değerlerine bakarak bir değerlendirme yapmıştık. 

Şimdi; geçtiğimiz 2012-2013 sezonunun, puanların dağılımı bakımından geçmişteki diğer sezonlara göre daha dengeli olduğunu bir kaç grafikle göstermek istiyorum. 

Popüler Yayınlar